5 Ekim 2013 Cumartesi

Omurgasız siyaset…

Siyaseti herkes bilir ve de herkes kullanır. Ancak tam olarak nasıl olması gerektiği üzerine çok da ittifak yoktur. Bu arada siyasetin toplum için en faydalı şekli nasıl olmalıdırı tartışmak her zaman gündemdedir ve de geçerlidir. 

Ansiklopedilere göre siyaset, bir yönetme sanatı veya bilimidir, yani siyaset bilimi, hükümet/devlet icraatlarını etkileme, değiştirme veya yönlendirmek işi, Devlet yönetimini veya kontrolü ele geçirme ve elde tutma bilgisi veya sanatı, bireyler ve gruplar arasında güç ve liderlikle ilgili olan rekabet, Bir takım maharet ve hünerlerle, çoğu kez dürüst veya ahlaki olmayan şekilde uygulamalarla karakterize edilen etkinlikler, Bir toplumda yaşayan insanlar arasındaki ilişkiler karmaşasının bir toplamı, Yaşanılan zaman veya gelecek için kararlar almak ve uygulamak için koşullar ve verilerin ışığında alternatifler arasından seçilen eylem veya eylemleri ortaya koymak, belirlenen yöntem veya biçimlerde uygulama ve bir devlet organının uygulanabilir icraat ve genel amaçlarını ana hatlarıyla açıklayan yüksek düzeyli planlardır şekliyle tarif edilir.

Siyasetin amacında ise bir ülkede yaşayan toplulukların farklı hayat tarzlarına bakmaksızın onların taleplerini ve beklentilerini en iyi şekilde karşılamak yani hizmet götürmek vardır. 

Tüm bunlar bilindik bir durum ancak ne hikmetse Türkiye çok partili sisteme geçtiğinden beri kurumsallaşamayan siyasetiyle ayrımcı zihniyetin kıskacında yaşadı. Kendi içinde ilkesizliğinde ya da bürokrasinin gölgesinde hastalıklı haliyle iktidar sahibi hiç olamadı. Yani siyaset bu ülkede hiç iktidar olamadı. Hala da öyle…

Haliyle darbeler, faili meçhuller, haksız kazançlar, köşe dönmeceler, adam kayırmalar, banka hortumları siyasetin kuralıymış gibi bir görüntü oluşturdu.

Siyasetteki bu ayrımcı ve nalıncı keseri köşe dönmeci, ideolojik, şahsilik odaklı yanlış uygulamalar, siyaset kurumuna hem güvensizliği hem de belirsizlikleri birlikte getirdi. Ve siyaset ile içselleşen ayrımcı zihniyet, sınıf farkı, menfaat ilişkileri, siyasetin kurumsallaşmasını ve devlet idaresindeki yerini ya da önemini son sıralara düşürdü.
Çünkü Siyaset sözlüklerde her ne kadar devletin ve milletin işlerini idare için tutulan ölçülü yol gibi tarif edilmişse de bu ülkede hiçbir zaman bir alanda ölçü-karar tutturamadı. Çünkü temelinde ilke ve kurallar yoktu. Olanlar da ya rejim merkezli ya da devletin üst kısımlarında üst sınıf insanların belirledikleri menfaat odaklı prensipler idi.

Gerçeği söylemek gerekirse siyasetin omurgası yani iskeleti demokrasi olmadıkça siyaset hep insanın enesi, kimliği, inancı veya dünyevi tercihleri arasında bugün olduğu gibi çıkmaz sokaklarda dolaşacak.
Çünkü Türkiye’de siyaset, rejim odaklı ideloji, parti, inanç, ırk ve şahıslar üzerinden yapıldı. Ve ilkeler üzerinden yapılmayan siyaset kaosun merkezine oturdu.

Dünyada genel kabul görmüş demokratik ilkeler siyasetimizi kuşatmadıkça da; siyasi yapımız ideolojik yapılamadan, inanç ağırlığından, bencillikten, ötekileştirmeden hatta cepheleşmeden kurtulamayacak. Aslında bu yapı siyasetin omurgasızlığını, kemiksizliğini ve her tutanın bildiği şekilde (şahsi çıkarları ve tercihleri) uygulamasını ortaya çıkarıyor. Hele de ‘rüzgar gülü’ ruhlu, şakşakçıların siyasiler etrafında pervane ve set oluşturduğunda bu durumun vahametini anlatmaya kelimeler bile yer bulamıyor.

Bu yüzden siyasetin omurgasını demokratik ilkelere oturtmak gerekiyor. Demokratik kuralların sardığı bir siyaset kurumu oluşması ise öncelikle siyasilerin-siyaset yapanların buna inanması ve bu konuda ittifak yapması gerekiyor. 

Not etmekte fayda görüyorum. Hayalimdeki siyaset anlayışına ve siyasetçiyi tarif etmem gerekirse, siyaset bir meslek dalından ziyade insanların mutluluğu için yapılan hizmet alanı olmalı. Yani diyetsiz bir siyaset anlayışının hakim olması adına kanaatimce Türkiye’de yeni bir siyaset tarzını tartışmaya açmak gerekiyor. 

Topluma hizmet etmek isteyenlerin (mühendis, doktor, işçi, öğretmen, memur, akademisyen vs) bir araya gelerek en fazla iki dönem devlet katında alacakları görevler (Vekil, Başbakan, Bakan, müsteşar, müşavir) ile oluşturacakları partiler sayesinde hizmet etmeleridir. Bunlar normal meslek alanlarından geçici bir süre siyaset yapmak için ayrılmalılar ve siyasi hizmetleri süresince sadece aileleri ve kendi masrafları devlet tarafından karşılanmalı. Halkın verdiği yetkinin sona ermesiyle de kendi mesleklerine dönmeliler. Siyaset meslek olmaktan çıkarılmalı. Meslek sahipleri siyaseti millete hizmet aracı olarak kullanmalı. 

Bazı Avrupa ülkelerinde başbakanların bisiklet ile işine gittiğini hatırlarsak bu işin yapılabileceğini çok rahat söyleyebiliriz. Darısı Türkiye'nin başına...

mazhararslanoglu@gmail.com
twitter.com/maomazhar

Hiç yorum yok: