4 Mart 2013 Pazartesi

‘İmralı Zabıtları’nın faydaları!


‘İmralı zabıtları' deşifre edilmesiyle anlaşıldı ki terörist başı bildik havanın etkisinde fil mezarlığında hayatını devam ettiriyor. Zabıtların yayımlanması çok faydalı oldu. Çünkü son yıllarda özellikle bir kısım medya mensubu ve bir kısım aydın kesimi Öcalan’ı ‘barış havarisi’ olarak halka sunmaya çalışıyorlardı. Dahası PKK üzerinde tek sözcü, Kürtlerin tek kurtarıcısı olarak sunulması da işin başka yönüydü.

Medyaya sürülen zabıtlara göre, Abdullah Öcalan, BDP milletvekillerine, “Ben sorumluluk üstlenmem. Süreç başarısız olursa ‘Apo öldü’ diyeceksiniz. Ben yokum. BDP ve PKK’nın beni kullanmasına izin vermem” demiş. Bu cümle bile yıllardır söylenen ve bilinen Öcalan’a has olan davranış biçimini ortaya koyuyor. 

Öcalan,  ‘bak ben patronum, her bişey benim dediğim gibi olur/olmalı, olmazsa, işler ters giderse o zaman ben yokum, bilyelerim kırılırsa ben oynamam’ diyen yaramaz çocuklar misali sorumluluğu başkalarına yüklüyor. Sanki otuz yıldır insanların ölümüne sebep olan ve PKK’nın başında çocukların katledilmesine göz yuman ve emir veren kendisi değilmiş gibi davranıp, barış havarisi kesilmesi de; herkesi kör alemi sersem sanma sanrısı gibi duruyor. Diğer taraftan ustası olduğu konuyu da satırlar arasına sıkıştırmadan geçmiyor terörist başı. Öncüsü olduğu 'Özgürleşme planı' tutmadığında 50 bin adamla savaş başlatacağını' söyleyerek tehdidi de araya sıkıştırıyor. Nasıl bir mantık, nasıl bir ruh halidir anlamak gerekmiyor aslında. 

Hem İmralı’da karantinada  olduğu için bu hastalıktan kurtuldu,  diyemeyeceğimize göre, ne değişti? Kocaman bir hiç! Çünkü İmralı tutanakları hiçbir şeyin değişmediğinin delili olarak zaten ortada. Evet psikolojik analiz yapamam, bu konunun uzmanı değilim ama aptal da değilim. Çünkü ‘barış güvercini’ olacak adamın kalkıp ta toplumun tüm kesimlerini hedef alacak şekilde sözler sarf etmesi dikkate değer bir konu. 

İlginç olan konu şu ki ‘İmralı zabıtları’nda her telden hava var. Öcalan, BDP’li vekiller ile görüşmesinde: Darbeleri önlemekten, Ak Parti’yi iktidar yapmaya, Başbakan’ın tutuklanmasından Said Nursi ve Fethullah Gülen’e kadar her konuda fikir beyan etmiş.  Tabiî ki saçmalayarak. Görünen o ki, İmralı'da her şeyi yapmış. Türkiye'yi idare etmiş, dünyaya nizam vermiş. Aslında hak vermek lazım. Yaptığı bir şey var ama sadece İmralı'dan denize karışıyor.

İlk saçması değildi zaten. Öcalan, Fetullah Gülen ve gönüllüler hareketini kastederek(30 eylül 2010 gazeteler); “75 yıl ‘Beyaz Türk Faşizmi’ egemendi. Şimdi ise ‘Yeşil Türkçü Faşizm’ her yönüyle örgütlenmiştir. Bunun içinde ABD’si de Irak’ı da var. Bir ucu okyanus ötesindedir, bir ucu Kürdistan’da güneydedir. Ben buna ‘yeni hegemonya’ diyorum” diyerek ithamlarda bulunmuştu.

9-10 Aralık 2010’da sözcü ve odatv.com’da yayımlanan sipariş haberlerde; “Ben kendilerini ne bir tarikat ne bir cemaat olarak görüyorum. Bana göre daha çok Türkiye ve Ortadoğu’da bir sivil toplum örgütüdür. Rolü önemlidir. Oldukça dinamik güçleri var, biz de dinamik bir güçüz. Bu iki dinamik gücün karşılıklı anlayış göstermesi ve dayanışma halinde olması durumunda Türkiye’de birçok temel sorun çözülecektir.” diyerek bugün tekrar suçladığı hizmet erlerine zeytin dalı uzatmıştı.

‘İmralı zabıtları’nda ise;”… Fethullah Gülen ABD’de yaşıyor. 120 devlette okul açmış, para nereden. Florida kontrgerillanın eski merkezidir, Türkeş ve Latin Amerika’daki kontrgerilla, orada yetiştirildi. Yeni merkez ise Utah’tadır. Emre Uslu vs. orada eğitildi. Sağda ve solda örgütleri kontrgerilla ele geçirdi.”Tespitlerinde bulunmuş.

Bu ne perhiz, bu ne barış için zeytin dalı mı desek? Bakın Öcalan için güzelim ata sözünü de değiştirdik. Yazık! Ama kime? Hani barış yapacaktık. Barış güvercini Öcalan bir arada yaşamanın, üniter devlet olmanın mesajlarını veriyordu. Peki terörist başı kiminle birlikte yaşamayı düşünüyor acaba? Bu ayrımcı, ötekileştirici, suçlayıcı ve aşağılayıcı ifadeleriyle mi bunu yapacak?

Hükumetin müzakereci kanadı kiminle dans ettiklerini sanırım bu zabıtlardan sonra görmüşlerdir. Evet kanın durması için birileri ile görüşülmeli, konuşulmalı ve bu gidişe bir dur denmeli ama unutulmamalı ki! Bir çiçek ile bahar gelmez. Aslında bu görüşme tutanaklarından zaten haberleri var. Ki Başbakan Erdoğan da bunun farkında. Çünkü devletin başı olarak önüne tüm kayıtların düştüğünden eminim.

Çünkü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Balıkesir’de sivil toplum temsilcileriyle bir araya geldiği kahvaltıda, ''Dünyada hangi ülkeye giderseniz gidin o ülkenin iktidarları istihbarat örgütleriyle, ki istihbarat örgütlerinin mensubu dünyada 'ajanlar' diye anılır ve onlar vasıtası ile sadece terör suçluları ile değil her türlü suçluyla giderler onlar vasıtası ile görüşmeler yaparlar, onlardan belli şeyleri almanın gayreti içerisine girerler ve çözümü böyle getirirler. Bunlar olmaksızın zaten çözüm olamaz. Şu anda eğer benim istihbarat teşkilatım bu tür görüşmeleri yapıyorsa siz niçin bundan rahatsız oluyorsunuz? Eğer orada bir çözüm umudu varsa biz bunu ararız arkadaşlar. Birilerine rağmen ararız çünkü biz bu ülkede anaların gözyaşı dinsin istiyoruz, bu akan kan dursun istiyoruz, bunun için bu adımları atıyoruz... Buradan eğer bir çıkış olacaksa biz bu çıkış yolunu şu anda deniyoruz, deneriz ve bundan da yılmayız ve birilerine rağmen de bunu ertelemeyiz.'' İfadeleriyle müzakere sürecine açıklık getirdi.

Asıl bu tutanakların halkın duymasını sağlamaktan ne murad edildi onu da düşünmek lazım. Acizane ben Öcalan ile BDP'li vekillerin görüşme tutanaklarını yayımlayarak veya deşifre ederek kim ne murad etmişse, ne plan yapmışsa tam tersi etkisi olduğu düşüncesindeyim. En azından Öcalan'ın halet-i ruhiyesini millet bir kez daha gördü. Bu bile kazanç sayılmalı.

Neticede ortaya çıkan fotoğrafa göre Öcalan öyle barış güvercini veya Kürtlerin Mandela'sı falan olamaz. 

Ve 'İmralı zabıtları'na göre muhatap olunan kişi (Öcalan) ile barış da bahar da gelmeyecek gibi. Alternatifleri değerlendirmek gerekiyor. Sonuçta görüşme tutanaklarına göre, 'Kürt sorunu'nda çözüm için tek yolun İmralı olmadığı açıkça ortaya çıkmış oldu.

Hiç yorum yok: