8 Ocak 2015 Perşembe

Ah be Ahmet Taşgetiren hocam, fabrika ayarlarına ne oldu?

Aslında şahıslar üzerinden konuşmayı ve yazmayı sevmem. Şahsım için önemli olan fikirler ve insani duruştur. Zaten kişisel gibi görünse de bu yazı Hizmet Hareketi’ndeki insanların hukukuna dair ortaya atılan bir ‘Fikir jimnastiği’ üzerine kaleme alındı.

Ahmet Taşgetiren’in son iki yazısında Cemaat ile Ak Parti’nin çözüm süreci başlatması temennisi ile ortaya attığı şahsa münhasır fikirleri doğrusu beni çok kırdı. 

En sonda söyleyeceğimi baştan yazayım. 

Ahmet hocam, sahi sizin ‘fabrika ayarları’nıza ne oldu. Biz sizi ‘derviş ruhlu’ bir insan olarak gördük ve hakkınızda öyle amel etmiştik. Size ne oldu, doğrusu çok merak ediyorum? 

Nasıl bir halet-i ruhiyedir ki, Sayın Ahmet hocam; Uluslararası silahlı bir terör örgütü olan PKK ile devletin müzakere adımını, Hizmet Hareketi’ne ‘paralel’liyorsunuz? 

Algıda seçicilik her halde bu olsa gerek diyesi geliyor insanın. 

Pek sevgili Ahmet hocam; AK Parti’nin devlet ve kamu gücüyle bütün hezeyanıyla Hizmet Hareketi üzerine gelmesine karşılık, Cemaat’in savunmasını ‘meşruiyet’ içinde tutması için İslami esasları kullandığını yazmış. Bravoo!! Doğrusu demekten alıkoymuyor bu beni! 

Sevgili Ahmet hocam susuz, ekmeksiz Afrika çöllerine Allah rızası için ailesinden, yardan geçen bu gönül elçilerinin gönlünde ne var sanıyorsunuz da bunları yazabiliyorsunuz inanın sizi ben tanıyamamışım? 

Ha şunu söyleyeyim. Camia ile yaklaşık iki yıldır hiçbir organik ne de in organik bağım yok. Üstelik kimsenin de avukatlığını yapmıyorum. Zaten söz konusu camianın bana ve buna ihtiyacı yok. 
İnanın, ben inandığım değerler üzerine ve birlikte yediğimiz acısı az çiğ köfte ve kılçıksız balıkların hukuku adına bunları yazma ihtiyacı duyduğumdandır. Çünkü çok kırıldım. 

Dile kolay tam 25 yıl camianın hem gönüllü tarafında hem de kurumsal alanında vazife yapmış biri olarak, kusura bakmayın ama; elim de kalem tutarken bu durumun kayıtlara geçmesine engel olamazdım. 

Ahmet hocam şunu da kaydetmekte fayda görüyorum. Bir yıldır işsizim. Sebebi ise malum. Birilerinin suçluluk duygusuyla ‘paralel-düşman’ ilan ettiği camia’ya yakın medya kuruluşundan emekliyim diye CV’im hiç bir yerde geçmiyor elhamdülillah. 

Evet işimi elimden bugün için alabilirler ama; aşımı (rızkımı) ve imanımı elimden alamazlar. Sizinde bildiğiniz gibi; rızk Allah’dan, iman kursak (helal) dandır. 
Hatta sizin yazdığınız yandaş medyaya, bir arkadaşımızın teveccühü ile CV’im ulaştı. Cevabım ‘ben emekli olalı 2 sene olmuş, işimize bakalım’ olsaydı, şu anki durumum ne olurdu, doğrusu bilemiyorum? Ve Allah muhafaza diyorum. 

Bu arada birkaç ay önce bir yazı daha yazmıştınız hani? 

Yeğenlerinizden birinin okul servisinde soyadını sizinkiyle aynı olmasından dolayı söylemekten hicap duyduğunu konu ederek bir yazı kaleme almıştınız ve yazının sonunda şahsınızın nasıl birisi olduğu hakkında; “Beni Burç Fm’deki Fatma hanım’a sorun, Bünyamin Şen’e sorun, Kemal Gülen’e sorun. Oğuz On’a sorun....” şahitlik istiyordunuz. 

Sevgili Ahmet hocam, siz kendi şahsınız için şahitlik talep ederken; hangi mantıkla onların mensup olduğu camia adına ‘çözüm süreci’ talep ediyorsunuz. 

Peki siz bu yazdıklarınızla bu çocuklar hakkında hangi hakla; onları ‘paralel’ yaftasıyla Uluslararası silahlı terör örgütü ile aynı havuza koyuyorsunuz. Ve camia ile Ak Parti arasında ‘çözüm süreci’ öneriyorsunuz? 

Teşekkürler hocam, ben almayayım. Sizin şahitliğiniz sizin olsun. Ama bizim şahitliğimiz ortada. 

Biz sizi derviş ruhlu gördük. Ve yakıştıramadım! 

Rice ederim Ahmet Taşgetiren hocam, fabrika ayarlarınızı bir kez daha yoklayın. 

mazhararslanoglu@gmail.com 
twitter.com/maomazhar 

Hiç yorum yok: