24 Şubat 2013 Pazar

Solun sancısı!

Solun sancısını Fikret Başkaya, ‘solun çıkmazı’ başlığında değerlendirerek; solun sorununun, solun oturduğu ideolojik, örgütsel ve teorik zemin olarak açıklıyor. Başkaya, teknik olarak solun sancısının dinmesi için solun birlikteliğini öne çıkararak birleşme tavsiyelerinde bulunuyor. Ancak Başkaya, solun halkı anlama ve onunla birlikteliği-buluşması adına halkın yerel ve moral değerleri üzerine solun ne yaptığı/yapması gerektiği konusunda bir fikir vermiyor.

Yarım asra yakın bu ülkede modernite adına sol, bayraktarlığı üstlenmiş ve çağdaş muasır medeniyet adına halka rağmen bir duruş ve davranış sergiledi. Bunu yaparken de özellikle devlete sırtını dayamış ve batının sosyal, siyasi ve kültürel tercihlerini vatandaşa dayatma yoluyla sonuca gitmeye çalışmıştır. Ters teptiğinde ise özellikle halka ‘cahil-yobaz’ yakıştırmasında bulunmuştur. Tabiî ki bu davranışın arkasında batıdan aldığı eğitim ve öğretimin etkilerini göz ardı etmemek gerekiyor.

Ancak sol bu dayatmayı yaparken halkın değer yargılarını görmezden geldi. Örfünü adetini, dinini hatta dilini hor görerek onunla cebelleşti. Çünkü takıntısı çağdaşlaşmak için ‘batı-batılı gibi yaşamak’ üzerineydi. Düşünmek bile istemiyorum ama bu cehaleti bizim solumuz maalesef yaptı. Bunu yaparken de dünyanın değişik ülkelerindeki melez hayatların tadına bakmak için peşinde koşmaktan geri durmadı. Onları gerici görmediği gibi kültürel çeşitlilik olarak medya ile bu ülke insanlarına örnek gösterdi.

Uruguay ve Brezilya’daki karnavalları ağzının suyu akarak seyredenler, bu toprakların doğusunda yaşayan insanları kart-kurt diye değerlendirip es geçti. Bunu da acıdır ki muasır medeniyet adına yaptı.

Kiraz ağacına incir aşılanır mı? Mükünatı yok çünkü kiraz ağacı haziran’da, incir eylül’de meyve verir. Hibrit tohumlar gelişti belki aşı olmaz ama bir ağaçta hem kiraz hem de incir yetişir diyebilirsiniz. Ancak zor. İşte bu ülkenin insanı ile solun arasındaki mesafe, incir ile kirazın bir ağaçta yetişmesi kadar yakın.

Mesela Eskimoların hayat tarzı buzların içinde geçiyor ve siz onlara batılı ve muasır medeniyet adına ‘mini etekli’ bir hayat tarzını kanunlarla dikta edeceksiniz. Maalesef bu ülkenin insanları buna maruz kaldı.

Ama bunu sol gördü mü? Tabiî ki hiçbir zaman. Sembol olarak solun adına temsil kabiliyeti olan CHP’yi öne koyarsak ve halka yaklaşmak adına cami-mescit ve başörtüsü açılımlarını da örnek gösterebilirsiniz, cevap olarak ise sadece gösteriş (gösterişi riya değil, kandırmaca anlamında kullandım) seviyesinde bir harekettir derim.

Çünkü sol sadece siyaset alanından ibaret olmamakla birlikte, sinema-tiyatro ve sanat alanında devlete sırtını dayamış ve salon efendiliği ile paralel olarak bu ülkenin evlatlarını adam etme sevdasını hep gönlünde tutmuştur. Ve sol bu alanlarda baskıcı uygulamaların sahibi olmuştur.

Aslında bu ülkenin insanlarının kalbine girmek o kadar kolaydı ama basiretten uzak soldan onu beklemek zaten saflıktan ibaret diye düşünüyorum. Kültür ve sanat cephesinden konuyu değerlendirmek gerekirse; yıllardır sinema ve tiyatro salonlarında Shakespeare ya da Tolstoy’un kitaplarından uyarlanmış sahne eserlerinin yerine, bu topraklarda yaşamış kahramanları ön plana çıkarsalardı daha çok sempatizan kazanacaklardı.

Hatta ‘camilerin imamları bizde olsa bu ülkeye çoktan komünizmi getirirdik tekerlemesine karşı, yarım asır bu ülkenin hem okulları hem de kültür ve sanat dünyası solun elindeydi. Halkın ortak derdi ve dilini anlamak istemeyen sol malum şimdi hayal kırıklığı üstüne sancılara gark oluyor.

Devlette odaklanmış sol ve batı yanlısı hayat tarzının, siyaset yoluyla halka dayatılması ters tepmiştir. Üstelik buna bir de devlette odaklanmış toplum mühendisliği üzerine mastırlı bürokrasi ve güvenlik güçlerinin desteğini eklediğinizde nasıl bir güç merkezinin halkı yola getirme çalışmalarının sonuçsuz kaldığını görmek şimdi sol adına en büyük sancı olsa gerek.

Bu yüzden sol siyasetin halkın gönlünde ne kadar yer aldığını konuşmak bile zaman kaybı. İşin garip tarafı sol Tanzimat fermanından sonra evrensel değerleri belki bu ülkede en çok diline dolayan taraf olmuştur. Ne hikmetse sol, bu değerlerin halka yansıması konusunda ne yasal ne sosyal, ne kültürel ne eğitim ne de ekonomik anlamda ulaşmasına katkıda bulunmuştur.

Bu arada solun darbe ve ihtilal dönemlerinde devletten hep dayak yediğini söyleyenler çıkabilir. Ancak unutmamak gerekiyor ki sol halka hizmet adına veya onu anlamak için yerel tarzda halkın dilinde bir alternatif yapı üretemediğini görmek gerekmez mi?

Çünkü sol politik, sosyal ve kültürel anlamda halka sunabileceği ortak bir dilden oluşan hayat tarzı ortaya koyamamıştır. Hem buna ihtiyaç da duymamıştır. Bunu sol içinde ömrünü tüketmiş şimdilerde liberaller çokça söylüyorlar. Ama heyhat! Bundan sonra solun bunu anlamasını beklemek zaten saflık olur.

Kanaatimce solun sancısı, her çeşit meyvenin her iklim ve her toprakta bir arada yetişmeyeceğini anladığı zaman dinecektir.

mazhararslanoglu@gmail.com
twitter.com/maomazhar

Hiç yorum yok: