Bir insana çok namuslu demek bence hakaret anlamını taşır. Çünkü ‘adam gibi adamlık’ namuslu olmakla eşdeğerdir.
Yani bir insanın namuslu veya ahlaklı davranması onun için bir erdem veya artı bir değer değildir. Adamsa zaten adam gibi davranır. Çünkü namusluluk ve ahlaklılık insan olmanın ziynetidir.
Son yıllar hem demokratik cesaretin hem de siyasi iradenin güçlendiği ve bu eksende Türkiye’de yaşanan haksız ve hukuksuz; gayrı meşru girişimlerin deşifre olduğu bir dönem oldu.
Buna rağmen, darbelerin, muhtıraların ve vesayetin savunucuları ısrarla bunların yanlış olmadığını hatta kanuna uygun olduğunu savundu.
Hala da bir kısım medya mensupları köşelerinden söz konusu gayrı meşruluklara kılıf bulmaya çalışıyor.
Ergenekon davasında 'tanık' sıfatıyla dinlenen gazeteci Nuray Başaran (18.05.2012-Zaman), “ 2002'de AK Parti'yle ilgili yazdığı bir yazı sebebiyle Levent Ersöz tarafından takip ettirildiğini anlattığı ifadesinde, "Ersöz'le görüşmemizde, Tuncay Özkan'ın kendileriyle birlikte hareket ettiğini söyledi." Diyor.
Aslında bunları illa da kanunsuz ve gayrı meşru içinde olanların anlatması gerekmiyor.
Çünkü toplumun çok büyük bir kısmı zaten bire bir bunları yaşadı. Ki bugünkü siyasi irade bile tercih ettiği yaşam tarzından dolayı çok mağduriyetler gördüler.
Bu yüzden halen atılmayan adımın siyasi iradeden gelmesi gerektiğine inanıyorum. Çünkü mevcut yasal yapının demokratik kurallar çerçevesinde yeniden tanımlanması ve düzenlenmesi gerekiyor.
Ki! Kimse kalkıp durumdan vazife çıkarmasın. Ya da devletin memuru sıfatı olan birilerinin nöbet sırasında kazanılmış hak olarak gördüğü ‘devlet sahipliği’ mantığından hareketle tankı-topu-dipçiği millete yöneltemesin.
Veya Özden Örnek’in günlüklerindeki gibi (21 Ocak 2004-İmaj ve Hakikat, Alper Görmüş); ”Coşkun Kırca ve M. Ali Kışlalı’nın ziyareti… Her ikisi de bana “zaman geçiyor ve her gün daha kötüye gidiyoruz. Ne yapacaksanız yapın, yoksa geç olacak” mesajını verenler gibi, birileri bulundukları konumları ve statülerini koruma adına tahrik yoluna giremesin.
Radikal yazarı Orhan Kemal Cengiz, ‘Ergenekon’un kayaları (21.03.2012)’ başlıklı yazısında; “… Sağ olsun Ahmet Hakan, “Ergenekon’un ufak tefek taşları” diye bir cevap yazmış, adımı vermeden... Ben “Davadaki hak ihlallerinin üzerine beraber gidelim ama siz de şu davanın ne hakkında olduğunu bir kere doğru düzgün anlatın okurlarınıza” diyorum. Yine cevap yok. “Çakıl taşlarını görmüyorsun” diyor Hakan. Yahu ben görüyorum onları da siz de şu koca koca kayaları bir görseniz, bir kerecik onlardan da söz etseniz. Bir kere yazdınız mı Sarıkız’ı, Ayışığı’nı, Yakamoz’u, Eldiven’i ve diğer darbe planlarını? Türkiye’de sadece sizleri okuyan bir okur, bu davadaki darbe planları ve bunların detayları hakkında bir şey öğrendi mi? Bir kere yazdınız mı darbeci jandarma komutanlarıyla medya patronları ve gazeteciler arasındaki sayısız görüşmeleri, pazarlıkları, planları? Bir kere bahsettiniz mi, Ergenekon’un Bartholomeos’a, Alevi liderlerine yönelik suikast planlarından, S-1 adı altında kurulan suikast timlerinden, bütün çıkan o cephanelerden, silahlardan? Kafes Eylem Planı’nı, azınlıklara gönderilen tehdit mesajlarını, askerlerden çıkan Hıristiyan vatandaşlara ilişkin sayısız fişlemeyi, kara propaganda için hazırlanan web sitelerini bir kere yazdınız mı? Ergenekon davası başladığından bu yana siyasi suikastların bittiği, azınlıkları hedef alan saldırıların, entelektüellere yönelik tehditlerin ciddi bir şekilde azaldığını telaffuz ve analiz ettiniz mi? “ sorduğu sorularına hala cevap bulmuş değiliz.
Çocuklar kavga ettiklerinde gerçeği bulmak ve yanlış ya da ailesine yalan söyleyen çocuğu tespit için, Anadolu’da aile reisi çocuğuna ‘yalan söyleyenin başında duman tütüyor’ der ve suçlu çocuk istemeden elini başının üstüne koyar ki uçan duman dağılsın diye.
Ergenekon davasından, balyoz darbe planı ve şike davasına kadar, medya aynı rolü oynuyor ama kimseyi inandıramıyor.
Çünkü bir kısım medya mensuplarının başı üzerindeki yalan dumanı, AİHM salonunu bile sarmış durumda.
Taraf Gazetesi Yazarı Alper Görmüş’ün ‘İmaj ve Hakikat’ kitabı bu konuda bence tam bir baş ucu kitabı.
Kalemine sağlık Sayın Görmüş.
mazhararslanoglu@gmail.com
twitter.com/maomazhar
Son yıllar hem demokratik cesaretin hem de siyasi iradenin güçlendiği ve bu eksende Türkiye’de yaşanan haksız ve hukuksuz; gayrı meşru girişimlerin deşifre olduğu bir dönem oldu.
Buna rağmen, darbelerin, muhtıraların ve vesayetin savunucuları ısrarla bunların yanlış olmadığını hatta kanuna uygun olduğunu savundu.
Hala da bir kısım medya mensupları köşelerinden söz konusu gayrı meşruluklara kılıf bulmaya çalışıyor.
Ergenekon davasında 'tanık' sıfatıyla dinlenen gazeteci Nuray Başaran (18.05.2012-Zaman), “ 2002'de AK Parti'yle ilgili yazdığı bir yazı sebebiyle Levent Ersöz tarafından takip ettirildiğini anlattığı ifadesinde, "Ersöz'le görüşmemizde, Tuncay Özkan'ın kendileriyle birlikte hareket ettiğini söyledi." Diyor.
Aslında bunları illa da kanunsuz ve gayrı meşru içinde olanların anlatması gerekmiyor.
Çünkü toplumun çok büyük bir kısmı zaten bire bir bunları yaşadı. Ki bugünkü siyasi irade bile tercih ettiği yaşam tarzından dolayı çok mağduriyetler gördüler.
Bu yüzden halen atılmayan adımın siyasi iradeden gelmesi gerektiğine inanıyorum. Çünkü mevcut yasal yapının demokratik kurallar çerçevesinde yeniden tanımlanması ve düzenlenmesi gerekiyor.
Ki! Kimse kalkıp durumdan vazife çıkarmasın. Ya da devletin memuru sıfatı olan birilerinin nöbet sırasında kazanılmış hak olarak gördüğü ‘devlet sahipliği’ mantığından hareketle tankı-topu-dipçiği millete yöneltemesin.
Veya Özden Örnek’in günlüklerindeki gibi (21 Ocak 2004-İmaj ve Hakikat, Alper Görmüş); ”Coşkun Kırca ve M. Ali Kışlalı’nın ziyareti… Her ikisi de bana “zaman geçiyor ve her gün daha kötüye gidiyoruz. Ne yapacaksanız yapın, yoksa geç olacak” mesajını verenler gibi, birileri bulundukları konumları ve statülerini koruma adına tahrik yoluna giremesin.
Radikal yazarı Orhan Kemal Cengiz, ‘Ergenekon’un kayaları (21.03.2012)’ başlıklı yazısında; “… Sağ olsun Ahmet Hakan, “Ergenekon’un ufak tefek taşları” diye bir cevap yazmış, adımı vermeden... Ben “Davadaki hak ihlallerinin üzerine beraber gidelim ama siz de şu davanın ne hakkında olduğunu bir kere doğru düzgün anlatın okurlarınıza” diyorum. Yine cevap yok. “Çakıl taşlarını görmüyorsun” diyor Hakan. Yahu ben görüyorum onları da siz de şu koca koca kayaları bir görseniz, bir kerecik onlardan da söz etseniz. Bir kere yazdınız mı Sarıkız’ı, Ayışığı’nı, Yakamoz’u, Eldiven’i ve diğer darbe planlarını? Türkiye’de sadece sizleri okuyan bir okur, bu davadaki darbe planları ve bunların detayları hakkında bir şey öğrendi mi? Bir kere yazdınız mı darbeci jandarma komutanlarıyla medya patronları ve gazeteciler arasındaki sayısız görüşmeleri, pazarlıkları, planları? Bir kere bahsettiniz mi, Ergenekon’un Bartholomeos’a, Alevi liderlerine yönelik suikast planlarından, S-1 adı altında kurulan suikast timlerinden, bütün çıkan o cephanelerden, silahlardan? Kafes Eylem Planı’nı, azınlıklara gönderilen tehdit mesajlarını, askerlerden çıkan Hıristiyan vatandaşlara ilişkin sayısız fişlemeyi, kara propaganda için hazırlanan web sitelerini bir kere yazdınız mı? Ergenekon davası başladığından bu yana siyasi suikastların bittiği, azınlıkları hedef alan saldırıların, entelektüellere yönelik tehditlerin ciddi bir şekilde azaldığını telaffuz ve analiz ettiniz mi? “ sorduğu sorularına hala cevap bulmuş değiliz.
Çocuklar kavga ettiklerinde gerçeği bulmak ve yanlış ya da ailesine yalan söyleyen çocuğu tespit için, Anadolu’da aile reisi çocuğuna ‘yalan söyleyenin başında duman tütüyor’ der ve suçlu çocuk istemeden elini başının üstüne koyar ki uçan duman dağılsın diye.
Ergenekon davasından, balyoz darbe planı ve şike davasına kadar, medya aynı rolü oynuyor ama kimseyi inandıramıyor.
Çünkü bir kısım medya mensuplarının başı üzerindeki yalan dumanı, AİHM salonunu bile sarmış durumda.
Taraf Gazetesi Yazarı Alper Görmüş’ün ‘İmaj ve Hakikat’ kitabı bu konuda bence tam bir baş ucu kitabı.
Kalemine sağlık Sayın Görmüş.
mazhararslanoglu@gmail.com
twitter.com/maomazhar

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder